65 Yaş Üstü Kısıtlaması Mı? 65 Yaş Altı Kısıtlaması Mı?

Öncelikle sitemizin ismi ile müsemma bir sayısal analiz ile mevzu bahis uygulamanın sonuçlarını ve olmasaydı nasıl bir resim ortaya çıkacağını ortaya koyarak başlayalım.

Hatırlarsınız bu uygulama 22 Mart tarihinde alınan karar ile başladı ve 11 haziran tarihine kadar yanlış hatırlamıyorsam 4 pazar günü istisnası ile devam etti. 11 Haziran tarihi itibariyle de her günün geniş bir saat diliminde serbestlik tanımak suretiyle aslında fiîlen yürürlükten kalktı.

Kayıtlı ilk vak’anın tespitinin 11 Mart olduğu ülkemizde 22 Mart’a kadar olan süre kısa gibi gözükmektedir. Ancak virüse yakalanan kişide 8-10 gün içinde belirti görülmesi gerçeği tüm hekimlerimiz tarafından tespit edilmiştir. Bu bağlamda ortalama 31 Mart’a kadar tespit ettiğimiz vak’alar için 65 yaş üstü tedbirinin olmadığı dönemi temsil ettiğini söylemek mümkündür. Bu da bize 20 günlük bir veri havuzu sunmaktadır.

11-31 Mart arası dönem ile 1-20 Nisan arası dönemde görülen vak’a artış hızı (günlük vak’a sayısının bir gün önceki günlük vak’a sayısına oranı) karşılaştırmasını aşağıdaki tabloda görebiliriz.

DönemOrtalama Vak’a
Artış Hızı
11-31 Mart 20202.00
1-20 Nisan 20201.03
Tablo 1 – Tedbir öncesi ve sonrası 20
günlük dönemlere ait ortalama vak’a
artış hızları
TarihVak’a
Artış Hızı
31 Mart 20201.68
1 Nisan 20200.79
Tablo 2 – Müteakip 2 gün olan
31 Mart ve 1 Nisan tarihlerindeki
vak’a artış hızları

31 Mart-1 Nisan ve 1 Nisan öncesi 20 gün ve sonrası 20 gün itibariyle bu ani düşüşleri küçümsemek mümkün değil. Analizimizi, bugüne kadar yaşadığımız gerçek vak’a, yoğun bakım ve kayıp sayıları ile ortalama vak’a artış hızının tedbir öncesi dönemdeki çizgisinde devam etmesi hâli için hesaplayacağımız vak’a sayıları üzerinden yine hesaplanmış yoğun bakım ve kayıp sayılarını kullanarak yapacağız.

Tedbirin alınmaması durumunda 1.03 vak’a artış hızına ancak 15 Haziran’da ulaşacağımızı hesaplayabiliriz. Bu şartlarda toplam vak’a, yoğun bakım ve kayıp ilerleyişimizi grafiklerle bulabilirsiniz.

Grafik 1 – Toplam vak’a sayılarının karşılaştırması
Grafik 2 – Günlük yoğun bakımda yatan hasta sayılarının karşılaştırması
Grafik 3 – Toplam kayıp sayılarının karşılaştırması
KonuGerçekleşenHesaplanan (Tedbirsiz)Fark
Toplam vak’a198,613270,38771,774
Yoğun Bakım (En Yüksek Gün)1,9227,4665,544
Toplam Kayıp5,11513,5698,454
Kayıp Oranı%2.58%2.76%0.18
Tablo 3- Gerçekleşen ve tedbir alınmadığı durum için hesaplanan toplam vak’a ve kayıp sayıları ile en yüksek yoğun bakım hasta sayısı ve kayıp oranı
KonuGerçekleşenHesaplanan (Tedbirsiz)Fark
Günlük Vak’a (En Yüksek Gün)5,1387,6162,478
Günlük Kayıp (En Yüksek Gün)127480353
Tablo 4- Gerçekleşen ve tedbir alınmadığı durum için hesaplanan günlük en yüksek vak’a ve kayıp sayıları

Grafiklerden ve tablodan görüleceği üzere beklenen fark oldukça yüksek. Burada hesaplamaya dahil edemediğimiz bir durum bulunmaktadır. 26 Nisan’da 7,466 ile zirveyi görecek ancak 16 Nisan’dan itibaren 5,500-7,500 aralığında seyredecek yoğun bakım hastasının sağlık sistemi üzerine getireceği yükü ve bu yük neticesinde sistemin dayan(AMA)ma gücünü ön görmemiz mümkün değil. Kısacası bu doğrultuda hesaplanan kayıp sayısı oluşturduğumuz senaryo için en İYİ ihtimaldir.

Bugün için gerçekleşen ve hesaplanan günlük vak’a sayıları birbirine çok yakın (1,374 – 1,291) iken yoğun bakımda yatan hasta sayımızda gerçekleşen ile hesaplanan arasında (1,018 – 5,115) ciddi bir fark bulunmaktadır. Bu da aslında kayıp sayısındaki farkın daha da açılacak olduğuna işaret etmektedir.

Velhâsılı kelâm 65 yaş üstü büyüklerimiz için alınmış olunan tedbirin olumlu etkilerinin ciddi boyutta olduğunu inkâr etmek mümkün değildir.

Alınan bu tedbirle ilgili yapılan bazı tartışmalarla ilgili de nacizâne görüşlerimi bu vesile ile paylaşmak isterim.

Bu tedbir için “eve hapsetmek”, “ölüme terk etmek”, “tedavi masraflarını azaltmak”, “ölüm sayılarını az göstermek” gibi maalesef kışkırtıcı ve gerçek amacın çok dışında ve konuyu saptıran yorumları ciddiye almak istemezdim. Ancak iş o boyuta geldi ki meslekî geçmişleri upuzun olan köşe yazarlarının bile bu minvalde yorumlarını okudukça hayretler içinde kaldım.

Öncelikle hepimizin salgın sürecinde “acaba” dediğimiz, dünyada Türkiye’ye emsal teşkil etmeyecek bir kaç ülke dışında uygulanmamış genel bir sokağa çıkma kısıtlaması kararının alınmasının oldukça zor olduğunu ve sosyo-ekonomik açıdan etkilerinin ciddi boyutta olacağını düşünüyorum. Bu durum “kasa tam takır”, “bizi 1 ay besleyecek para yok” denecek kadar basite indirgenecek bir husus değildir.

Bu aşamada ülkemize 2 ay geç sokmayı başardığımız salgında, diğer ülkelerde elde edilen veriler bize muhafaza edilmesi gereken grubun yüksek yaş ve kronik hastalık sahibi gruplar olduğunu göstermiştir.

Tümüyle bir sokağa çıkma kısıtlaması yerine sadece bu grupların sosyal hareketlilikten uzak tutulmasının salgını durdurmayacağı ancak hastalanan grubun ölüm riskini aşağıya çekeceği sonucunu ön görmek çok da zor değildi. Aynı zamanda zaten uzaktan eğitim nedeniyle büyük bir vaktini dijital yayında geçirmesi gereken ve hareketliliği yüksek muhtemel “SÜPER BULAŞTIRICI”ların yâni yavrularımızın da yine sosyal hareketlilikten uzak tutulmasının salgını yavaşlatacağını da inkâr edemeyiz.

Bu iki karar aslında Türkiye’nin salgında timsal diğer ülkelerden olumlu ayrışmasının ana kök sebepleridir. Sağlık sisteminde hizmete erişim, alt yapının güçlü olması, tüm coğrafyaya yaygınlık ve zaten niteliği üst düzeyde olan başta hekimlerimiz olmak üzere sağlık çalışanlarımızın başarıdaki katkıları küçümsenmemekle birlikte aslında ikincil kök sebeplerdir.

Çünkü vak’a ve yoğun bakımı sayısının yaşanan düzeyden hem günlük düzeyde hem de toplam düzeyde hesaplanan boyutta yüksek olması durumunda aslında erişim kolaylığı, alt yapının kapasitesi ve nitelikli sağlık çalışanlarının bu yükü kaldırabileceğini düşünmüyorum. En iyi ihtimalle, kaldırabildikleri durumda bile hem alt yapının hem de sağlık çalışanlarımızın çok yıpranacaklarını söylemek mantığa aykırı bir yorum olmayacaktır.

Netice itibariyle olumlu neticesinin tartışmasız olduğunu düşündüğüm ve yukarıda ayrıntılı olarak izah etmeye çalıştığım kurgu üzerinden ispat edildiği kanaatinde olduğum bu tedbirlerle ilgili bu aşamada kullanılan tanımlamaya olan itirazımı ya da daha ılımlı bir ifade ile değişiklik talebimi sizlerle paylaşmak isterim.

İtirazımı futbol üzerinden örneklendirmek isterim. Takip edenle bilecektir. 5 yıl önce Türkiye Futbol Federasyonu tarafından alınan kararla takımlarımızın en fazla 14 yabancı oyuncu bulundurma izni bulunmaktadır. Bunun karşılığında ise en az 14 yerli oyuncu bulundurma mecburiyeti vardır. Bu kuralın adı da futbol dünyasında “Yabancı Kuralı” olarak tanımlanmaktadır. Ancak Sayın Fatih Terim’in bu konudaki tanımlaması ise herkesin aksine “Yerli Kuralı”dır. Çünkü bu kural sizi yabancı oyuncu bulundurmaya değil aksine yerli oyuncu bulundurmaya sevk etmektedir.

Bu yaklaşım ile ilerlediğimizde aslında alınan tedbir 20 – 65 yaş aralığındaki vatandaşlarımızın (kronik hastalıktan muzdarib olanlar hariç) salgından muhafaza edilmeyerek ancak bu grup dışındakilerin ise yasal güvence ile salgından korunduğu sonucuna varabiliriz. Yâni aslında uygulanan kısıtlama “65 Yaş Altı Kısıtlaması” olarak tanımlanabilir. Çünkü bu gruptaki vatandaşlarımız sosyo-ekonomik hayatı ayakta tutmak ve risk altında bir ortamda bulunmak mecburiyetinde bırakılarak kendilerini koruma hakları KISITLANMIŞTIR.

Biliyorum biraz aykırı bir yaklaşım ama üzerinde biraz düşünmeye değer bence!

Ya sizce?